Ahmet Naim seksen yıl önceden emperyalist yayılmacılığa ve vahşete ışık tutuyor.
Birkaç Söz
Bu sayımızdan itibaren birkaç sayı, Ahmet Naimin (Çıladır) 1934 yılında yayınlanan Bir Müstemleke Harbinin Tarihi adındaki çalışmasının Afrikanın Taksimi bölümünü dizi halinde yayınlayacağız.
V.İ.Leninin, kapitalizmin en yüksek aşaması olarak nitelendirdiği emperyalizm, kolonyalist karakteri ile öne çıkar.
Oysa kavram, Lenine kadar salt ekonomik açıdan incelenmiş ve gelişmiş ülkelerin önünü açan bir sistem olarak algılanmıştır.
Buna karşı çıkan ünlü iktisatçılar J.A Hobson, A.Smith ve D. Cidardo ise, emperyalizmin tüm ülkeye değil, oligarşiye hizmet ettiğini ileri sürmüşlerdir.
Ünlü Marksist düşünür Lenin ise, emperyalizmin yayılmacı/ sömürgeci karakterini ve onunla mücadeleyi öne çıkartmıştır.
Bu konuda emperyalizmi mazur gösteren görüşler de vardır. Ama, yaklaşık olarak 200 yıldır yaşanan gelişmeler, Marksist düşünürleri haklı çıkartan sayısız örnekle doludur.
Kavramı inceleyen düşünürlerin üzerinde görüşbirliğine vardıkları nokta, emperyalizmin ekonomik dürtülerle yayılma zorunluluğudur. Bu da, hem lokal ve hem de paylaşım savaşlarının nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ahmet Naim, bundan olacak, kitabına, Mussolininin şu ünlü sözü ile giriyor:
Emperyalizm değil, hayati bir zaruret (zorunluluk).
Çalışma, İtalyan-Habeşistan savaşı ekseninde, emperyalizmin Afrikayı nasıl yağmaladığını duru bir üslupla anlatıyor. Emperyalistlerin günümüze kadar uzanan böl-yönet taktiğinin somut örneklerini sergiliyor..
Şuna dikkati çekmek istiyorum:
Emperyalizm, emperyalist devletlere karşı bir kurtuluş savaşı da vermemize rağmen, ülkemizde ancak 1960li yılların sonlarından itibaren kitlevi bir kavram haline gelmiştir!
Oysa, Ahmet Naimin 1934 yılında yayınlanan kitabı, Cumhuriyet aydınlarının bundan seksen yıl önce kavramı diri tutmak ve emperyalizmin vahşi yüzünü kitlelere ısrarla anlatmak çabası içinde olduklarını bize öğretiyor.
Ben bunu, emekleme dönemindeki cumhuriyet devriminin aydınlara yüklediği bir görev olarak algılıyorum.
Emperyalizm, giderek yeniden içimize girdikten sonra, kavram da gölgelenmiş, ta 1970li yıllara kadar bir mücadele hedefi olmaktan çıkmıştır.
Emperyalizm, günümüzde, sadece yeni sömürgecilik olarak naif bir üslupla karşımıza çıkmıyor, Ortadoğuyu kan gölüne çeviren, militarize bir vahşet olarak da önümüzde dikiliyor!.
Bundandır, Türkiye dahil, mazlum ülkelerin başlıca hedefi, 1920li yıllarda olduğu gibi emperyalist yayılmacılığa ve vahşete karşı birlikte mücadele etmek olmalıdır.
Sina Çıladır
AFRİKANIN TAKSİMİ
Afrika; Asya ile Okyanusyanın büyük devletler arasında paylaşılmadan evvel, 30 milyon kilometre murabbaında (karesinde) ve 200 milyon nüfuslu büyük bir kıtaydı. Bu koca kıtayı Avrupalı keşifler, müdekkikler (araştırmacılar) ve âlimler (bilginler)gezmişler; Nilin kaynağını araştırmışlar, memleketin karakterini öğrenmişler, 19. asrın (yüzyılın) birinci yarımına kadar henüz meçhullerle (bilinmezlerle) dolu olan bu kıta hakkında malumat (bilgi) edinmişlerdi.
Hakikatte (gerçekte) bu araştırmalar, tetkikler (incelemeler) ve keşifler, mücerret (soyut) ilim namına katlanılan meşakkatler (yorucu işlerden) ibaret değildi. Bunlar, aynı zamanda, kolonizasyon (sömürgecilik) sisteminin de birer tezahürü (belirtisi) idi. Daha doğru bir tabirle (benzetmeyle) bu ferdi mesai (bireysel çalışma) arkasında topuyla, tüfeğiyle, süngüsüyle emperyalizmi sürükleyen bir pişdar (öncü) rolünü oynamıştı. Nitekim İtalyanlar da, Eritreyi kolonize etmeden (sömürgeleştirmeden) evvel, diğer devletler gibi, Habeşistana muhtelif (çeşitli) namlar altında heyetler göndermişler; iktisadi bakımdan, coğrafi görüş noktasında buraları etüd ettirmişlerdi (inceletmişlerdi). Bugün İtalyanın müstemleke (sömürge) tarihinin başlangıcında ismi anılan Giuseppe Sapeto adını taşıyan adam, seyyah (gezgin) kisvesi altında Habeşistanı gezmiş, 1838de Massouah limanına çıkmış, Tigreye kadar sokulmuş ve orada yerli bir prensle, Fransa kralı Louis Phillippe hesabına (adına) bir anlaşma imzalamıştır. Yine bu adam, fakat bu defa beraberinde bir misyoner grubu olduğu halde, Habeşistanın muhtelif (çeşitli) şehirlerini dolaşmıştır. Nihayet, İtalya, bu adamın ve beraberindeki heyetin çalışmalarından istifade etmiş (yararlanmış) 1882de Habeş topraklarına ilk adımı atmıştır.
Afrikada emperyalizmin pişdarları (öncüleri), vazifelerini bitirdikten sonra, bu ferdi mesaiye bir intizam vermek için (bireysel çalışmaları düzenlemek için) 1876da Belçika kralı II. Leopoldunun reisliği (başkanlığı) altında beynelmilel (uluslararası) bir Afrika Cemiyeti kuruldu.
İngilterenin, Fransanın, Almanyanın ve diğer devletlerin Afrika toprakları üstünde çeşitli ihtirasları vardı. Bu ihtirasları, kanlı bir neticeye varabilecek bir ihtilafa (anlaşmazlığa) dönüştürmemek için kardeş kardeş oturup ortadaki malı bölüşmek daha iyi olacaktı.
1885te Berlinde bir kongre toplandı. Kongre, Belçika kralı II. Leopoldu resmen Kongo hükümdarı (olarak) tanıdı. Diğer devletlerin bölüşecekleri yerler kararlaştırıldı. 1890da imzalanan bir muahede (anlaşma) ise, Afrikanın siyasi haritasının rengini tamamladı.
Avrupa devletleri, içinde 200 milyon esir ırgatıyla yatan üç Avrupa büyüklüğündeki kıtadan hisselerini almak için birer birer harekete geçmişlerdi.
İngilizler, zaten 19. asrın başlarında Afrikaya ayak atmışlardı. 1815te Hollandalıları kovarak Kap müstemlekesini (sömürgesini) ele geçirmişler ve 1813te nüfuza başladıkları (girdikleri) Hindistan müstemlekesinin yolu üzerine bu suretle yerleşmişlerdi.
1859da Vasco de Gammanın bir noel yortusu günü keşfettiği için Natal kolonisi adı verilen 800.000 nüfuslu müstemleke ile Kap kolonisi tamamlanmıştı.
(Devam edecek)
Haber :
Çok Okunanlar
» Henüz BUGÜN Haber Görünmüyor